Kış henüz tam olarak gelmemişti, ama dağ yamaçlarından esen soğuk rüzgâr köy sokaklarını bıçak gibi kesiyordu. Ağaçlar neredeyse çıplaktı ve hava gri bir durgunluğa bürünmüştü. Bu sessizlik, yaklaşan bir fırtınanın işaretiydi; sadece doğada değil, kaderin kendisinde de.
Zayn, sabahın erken saatlerinde köyün hemen dışındaki küçük bir tepede tek başına oturuyordu. Gözleri uzak bir noktaya dikilmiş, dalgın dalgın toprağı bir dal parçasıyla eşeliyordu. Ama aklı orada değildi.
Artık her şey netleşmişti. Zihninin derinliklerine gömülmüş anılar tamamen uyanmıştı.
Bir zamanlar Vael'Tharon'du. Kralların korktuğu, orduların itaat ettiği ve sonunda dünyanın son kahramanlarının durdurduğu Karanlık Lord. Ve şimdi, bu kızıl saçlı, mavi gözlü çocuğun bedeninde yeniden doğmuştu.
Ama bu beden hâlâ küçüktü, hâlâ sınırlıydı. Gerçek gücünden çok uzaktı.
Şimdilik…
Bir gün ormanda odun toplarken uzakta bir hareket fark etti. Bir grup adam ağaçların arasında çömelmiş, telaşla fısıldaşıyorlardı. Giysileri yırtık pırtık, sesleri sert ve sabırsızdı. Zayn sinsice yaklaştı.
Haydutlar.
Gözlerini kıstı. Çoğu kişi panikleyip kaçardı. Ama Zayn sadece gözlemledi. Sonra, tek kelime etmeden, dönüp sakince köye doğru yürüdü.
O gece...
Köy çok sessizdi. Belki de... şüpheli bir sessizlik. Zayn pencereden dışarı baktığında, uzakta hareket eden gölgeler gördü. Muhafızlar gitmişti - ya da susmuşlardı.
Zayn sessizce evden çıktı. Ailesi uyuyordu. Geceye karıştı. Ay ışığı zayıftı ama gözleri her şeyi görüyordu. Gölgelerin arasından hızla geçip ormanın kenarına ulaştı.
Orada tanıdık yüzlerle karşılaştı.
Haydutlar.
"Buradan içeri giremezsin," dedi soğuk bir şekilde.
İrkildiler. "Ne oluyor? Bir çocuk mu?"
Zayn'in dudaklarında hafif bir gülümseme belirdi. "Doğru yolu kullanmazsan içeri giremezsin."
Bir sessizlik oldu. Sonra liderleri öne çıktı. "Bize yardım ediyor musun evlat?"
"Hayır. Sadece... izliyorum."
Onlara unutulmuş, kullanılmayan ve gizli kalmış eski taş kanalizasyon tünelinden bahsetti. Köye girmek için mükemmel bir yoldu. Haydutlar yavaşça başlarını salladılar.
"Sen zeki bir çocuksun. Belki seni yanımıza alırız."
Zayn cevap vermedi. Sadece arkasını dönüp karanlığın içinde kayboldu.
Saldırı gece yarısı başladı.
Çığlıklar. Yangın. Kırılan camlar. Kan.
Zayn her şeyi tepeden izledi. Alevler köyü sardı. İnsanlar koşuyor, bağırıyor, yalvarıyordu. Bazıları çığlık atarak uyanıyordu. Bazıları ise hiç uyanmıyordu. Haydutlar her sokağı, her evi, sistematik ve acımasızca ele geçirdiler.
Zayn'in yüzünde hiçbir ifade yoktu. Sadece izliyordu.
Çocuğunu korumaya çalışan bir anne bıçaklandı.
Bir ihtiyar kapısını kapatmaya çalışırken yere yığıldı.
Her şeyi gördü. Ama hiç kıpırdamadı.
Az önce izledim.
Şafak vakti, haydutların çoğu hayatta kalan köylüler tarafından öldürülmüştü. Babası da dahil olmak üzere bazı yetişkinler son anda karşılık vermeyi başardı. Ama çok geçti. En az yirmi kişi ölmüştü. Geri kalanlar yaralanmış veya sarsılmıştı.
Zayn sessizce eve döndü. Annesi onu sarsarak ağlıyordu.
"İyi misin bebeğim?"
Başını salladı. Gözleri boştu.
Babası ona sımsıkı sarıldı. "Tanrıya şükür... seni buld uk."Zayn hiçbir şey söylemedi. Gözleri uzaklardaydı, dalgındı. Zihninde tek bir düşünce yankılanıyordu:
> Bu sadece bir başlangıç.
O günden sonra Zayn değişti. Artık sadece çocukmuş gibi davranmıyordu. Geceleri gizlice dışarı çıkıp ormanın derinliklerinde tek başına antrenman yapmaya başladı.
Bıçak gibi küçük taşlar kullanarak vuruş alıştırmaları yaptı. Sopalarla denge ve ayak hareketlerini geliştirdi. Geçmiş yaşamından hatırladığı eski büyüleri fısıldamaya başladı, ama gücü henüz geri gelmemişti. Vücudu eski gücünü koruyamayacak kadar zayıftı.
Ama bekledi. Sabırla. Sessizce.
Her vuruş, her nefes, her damla ter...
…onu gerçek dönüşüne bir adım daha yaklaştırdı.
Bölüm Sonu Notu:
Zayn artık her şeyi hatırlıyor. Ama şimdilik hareketsiz kalıyor. Gölgelerde sabır... gerçekliğin temelidir güç.